Orta Asya'da M.Ö. ikinci binlerde konfederasyonların oluşmasıyla birlikte, bu konfederasyonların içinde yer alan Hunların ataları, sonraki dönemlerde Büyük Hun Devleti'ni kurarak, doğuda Mançurya'dan batıda Hazar Denizi'ne, kuzeyde Sibirya'dan güneyde Hindistan'a kadar bütün Orta Asya'ya hakim olmuşlardır. M.Ö. dördüncü yüzyılda bu bölgeyi ziyaret eden Herodot, bu kavimleri "doğudan gelen kavimler" olarak nitelendirmiştir.
Böylece, Orta Asya'da oluşan kültür ve sanatın taşıyıcıları olan ve tarihte İskitler adıyla tanımlanan bu kavimlerin, daha sonraki dönemlerde asimilasyona uğrasalar da temel yaşam biçimlerini ve kültürel yapılarını kolay kolay terk etmedikleri anlaşılmaktadır.
M.Ö. altıncı yüzyıldan birinci yüzyıla kadar, bütün Orta Asya'yı kapsayan ve Hun topluluklarının yayıldığı alanlarda dokumalarda görülen "hayvan üslubu", milattan sonraki dönemde toplulukların batıya hareketleriyle Doğu Avrupa ve Karadeniz'in kuzeyindeki alanlarda da yaygınlaştığı için, kısaca iki kıtayı kapsayan anlamında "Avrasya hayvan üslubu" olarak tanımlanmıştır.
Bu şekilde üsluplaşmış ve içlerine efsane hayvanlarının katıldığı örneklerle zenginleştirilmiş, M.Ö. beşinci ve dördüncü yüzyıllar arasına tarihlenen bir halı, yakın tarihlerde ortaya çıkmış ve "dünyanın en eski halısı" olarak kabul edilmiştir. Rus arkeolog C. İ. Rudenko'nun, Kazakistan'ın doğusunda, Altay Dağlarının güneyinde Pazırık Yaylası'nda ortaya çıkardığı bu halı, teknik, motif, desen, renk ve kompozisyon açısından Orta Asya kültürlerinin ortak bir ürünü olarak değerlendirilmektedir.
Orta Asya'nın çeşitli yörelerinde daha milattan önceki asırlarda başlayan mezar soygunculuğu, Rudenko'nun kazdığı bu kurganı da hedef seçmiş ve bilinmeyen bir tarihte, bu kurgan da soyulmuştur. Soygundan sonra mezar içine sızan sular burada donarak, halı ile birlikte soygundan arta kalan eşya ve objelerin kaskatı şekilde günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Bu halının teknik, desen, renk ve kompozisyon bakımından oldukça ileri bir devreye işaret ettiği gözlemlenmektedir. Yani, bu halı basit bir ilk olmayıp, alt yapısının en az 5-6 asır öncesine dayandığı anlaşılan bir sanatın ulaştığı en üst seviyeyi göstermektedir. Benzer değerlendirmelerde bulunan bir başka Rus arkeolog, Khoplin'de halıcılığın yörede iki bin yılından beri bilindiğini ve asıl vatanının da Batı Türkistan olduğunu ifade etmiştir.
Günümüzde St. Petersburg Hermitage Müzesi'nde bulunan bu halı, teknik olarak Türk (Gördes) düğümü ile dokunmuştur. Gayet ince, çift bükümlü yünden dokunmuş olan halının 1 dm2'sinde (10 cm2) 3600 düğüm bulunmaktadır.
Bu da halının özel bir şahıs için oldukça sık ve kaliteli dokunmuş olduğunu göstermektedir. Halı üzerindeki desenlerde Türk kültürüne ait yansımalar ön plana çıkarken, yer yer Batı İran ve Mezopotamya kültürlerinin etkileri de görülmektedir. Kuşkusuz İlk ve Ortaçağlar boyunca Doğu ile Batı arasında çok önemli bir ulaşım sağlayan İpek Yolu üzerinde bulunan kurganlar, bu güzergahtan gelip geçen yolculardan etkilenen Orta Asya halkları tarafından meydana getirilmiştir. Halı üzerinde dikkat çeken süvariler, kuyrukları düğümlü, yeleleri süslü, başlarında tuğları ile yer yer Mezopotamya ve Sasani kültürlerine ait motifleri akla getirirken, yer yer de Orta Asya Türk toplumlarının yaşama biçimine ait görüntüler ortaya koyarlar. Halının orta alanında içleri kar çiçeği ya da post motifleriyle doldurulmuş 6×4=24 eşit kare yer almaktadır.
Bu kapsamlı analiz, Orta Asya'nın tarih boyunca zengin kültürel mirasına ışık tutar. İskitler dönemi, bölgenin sanat ve kültüründe önemli bir dönüm noktası oluştururken, ortaya çıkan eserler günümüze ulaşmış ve geçmişin izlerini günümüze taşımıştır. Anadolu'dan Orta Asya'ya, İran'dan Rusya'ya kadar uzanan coğrafyada, halılar gibi sanat eserleri, farklı medeniyetlerin etkileşimi ve kültürel alışverişin bir ürünü olarak karşımıza çıkar.
İskitler dönemine ait bu halı, sadece bir sanat eseri değil, aynı zamanda tarihî ve kültürel bir belgedir. İncelemesi, Orta Asya'da halı dokumacılığının gelişmişliğini ve sanatın yüksek seviyesini gösterirken, aynı zamanda o dönemin yaşam biçimi, motifleri ve kültürel temaslarını da yansıtmaktadır. Bu eserler, tarih boyunca farklı medeniyetlerin etkileşimine sahne olan Orta Asya'nın zengin ve renkli geçmişine ışık tutmaktadır.
Anadolu'dan Orta Asya'ya, Orta Asya'dan Avrupa'ya uzanan bu sanat eserleri, insanlığın ortak kültürel mirasını oluştururken, aynı zamanda geçmişin izlerini günümüze taşıyan birer hatıra olarak da değerlendirilmektedir. Bugün, bu eserler müzelerde sergilenerek, sanatseverlerin ve tarih tutkunlarının ilgisini çekmeye devam etmektedir.